28 Aralık 2009 Pazartesi

ÇOCUK ZEKASI NASIL GELİŞİR?

Son araştırmalar sınıf içinde kendi düşünce ve davranışlarını kontrol edebilme yetisiyle ilgili yaygın inanışları sarsacak nitelikte.
Çoğunlukla bilişsel nöroloji adı verilen alanda yapılan bir dizi keşiften elde edilen bulgular, genç beyinlerin temel kavramları ne zaman kavrayabildiği konusuna açıklık kazandırıyor.

Yeni bir çalışma, anaokuluna yeni başlayan çoğu çocuğun ellerindeki şekerleri iki ya da üç oyuncak hayvana bölüştürmek gibi basit bölme işlemlerini yapabildiğini gösterdi. Başka bir çalışmaysa, beynin harf kombinasyonları ve sesler arasında bağlantı kurma yeteneğinin, tahmin edilenden çok daha ileri bir yaş olan 11 yaşından önce tam olarak gelişmeyebileceğini ileri sürdü.

Bugüne kadar genellikle geleneklere ve tahminlere dayanan temel akademik yeteneklerin öğretilmesinde, artık bilişsel bilim temelli yaklaşımlara yer veriliyor. ABD'nin Boston, Washington ve Nashville gibi pek çok şehrinde okullar, anaokuluna yeni başlayan çocukların matematik yeteneklerini geliştirmek için yeni müfredatlar deniyor. Başka şehirlerde de öğretmenler çocukların disleksiyi (okuma güçlüğü) yenmelerine yardımcı olmak için beyin araştırmacıları tarafından geliştirilen yöntemleri kullanıyor. Bir düzine kadar eyalette ise okullar, genç öğrencilerin ön loblarının gelişimini hızlandırarak sınıf içinde kendilerini kontrol etmelerini sağlamaya yönelik bir program kullanmaya başladı.

Harvard Üniversitesi'ndeki akıl, beyin ve eğitim programının başkanı Kurt Fischer, "Öğretmek, çok eski zamanlardan gelen bir yetenek ama yine de beyin gelişimini nasıl etkilediği hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Şimdi ilk defa bilişsel bilim ve eğitimin bir arada çalıştığına şahit oluyoruz" dedi.

Uzmanlar bu yeni ilişkinin belirsizliklerle dolu olduğunu, ayrıca piyasadaki "beyin-odaklı" ürünlerin çoğunun bulgudan çok abartıya dayandığını söylüyor. Ama New York eyaletinin Buffalo şehrindeki okullarda uygulanan erken matematik eğitimi gibi bazı programlar başarıya ulaştı.

Uzmanlara göre benzeri çabalar okullar tarafından desteklenirse, eğitim anlayışını baştan aşağı değiştirebilir ve öğretime bilimsel bir temel kazandırabilir. Genellikle sıradan bir anaokulu sınıfında öğrenciler matematikle çok az uğraşıyor. Bir gün içinde matematik eğitimine ya çok az vakit ayrılıyor ya hiç ayrılmıyor. Matematik eğitimi için ayrılan bu süre, çocukların kaldırabileceğinden çok daha az. Öte yandan, çocuklar evde matematikle ilgili oyunlardan yoksun bırakılıyor ve anaokulunda geride kalanlar, diğerlerine yetişmek için yeterince hazırlanamıyor.

Buffalo Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde araştırmacı olarak çalışan, aynı bölümden meslektaşı ve eşi Profesör Doug Clements ile birlikte çocukların erken dönem matematik eğitimlerini zenginleştirmek için "Yapı Taşları" isimli bir program geliştiren Julie Sarama, "Bu olduğunda diğerlerine yetişmek çok zor olabilir" diyor. Bir Yapı Taşları sınıfında öğrenciler sayılarla sanat eserleri ve bilgisayar oyunları şeklinde karşılaşıyor ve derslerde sayılarla harflere eşit zaman ayrılıyor. "Susam Sokağı"ndaki gibi Yapı Taşları'nda da yaratıcı sayı oyunları bulunuyor fakat Yapı Taşları kümeler (bir grupta kaç adet eleman olduğu) ve birebir eşleme (fincanlar ve fincan tabakları gibi farklı grupları eşleştirme) gibi sayısal yeteneklere de odaklanıyor.

Geçenlerde, Buffalo'daki devlet okulu 99'da bulunan Stanley M. Makowski Çocuk Merkezi'nde bir dizi matematik temelli ders ve aktivitenin yanı sıra bilişsel bilim bulgularına dayanan yazılım programlarını içeren müfredat da uygulandı. Örneğin sayıları anlama söz konusu olduğunda, son araştırma bebeklerin bir nesne ile iki nesne arasındaki farkı anlayabiliyor. Anaokulu çağında beyin daha büyük sayıları anlayabiliyor ve üç önemli kavramı birbirine bağlamayı öğrenmeye çalışıyor: Fiziksel büyüklükler, (yedi bilye, yedi santim), rakamların sayıyla ("7") ve yazıyla ifade edilişlerini ("yedi").

Araştırmalara göre, çocuklar 18 aylık olduklarında geometrik şekilleri tanıyabiliyor; anaokulu çağına geldiklerinde de beyin alışılmadık geometrik tanımlarını anlayabiliyor. Daha doğrusu bunları doğru öğretiliğinde anlayabiliyorlar.

Geçen yıl yayımlanan bir çalışmada, Carnegie Mellon Üniversitesi araştırmacıları "Chutes and Ladder" adlı basit bir çocuk oyununun düşük gelirli ailelerden gelen anaokulu öğrencilerinin sayıları kavrama yeteneğini hızlandırdığını ortaya çıkardı. Son dönemde yapılan araştırmalara göre basit bir "sayısallaştırma içgüdüsü"nün beynin anatomisi ile sıkı sıkıya bağlantılı olduğu anlaşıldı. Memeliler, miktarlar arasındaki farkları hemen anlayabiliyor ve üzerinde en fazla meyve olan ağacı ya da çalıyı seçebiliyor.

Antropologlara göre, herhangi bir matematik eğitimi almamış olsalar ve birbirinden uzak kültürlerde yaşasalar dahi insanların miktarları genel olarak anlayabildiğini ortaya çıkardı. Kısa bir süre önce yapılan bir dizi görüntüleme çalışmasında bilim adamları beyin yüzeyinde, kulakların 2,5 santim yukarısında bulunan parietal bölgenin (kafatasının yan kemiği) bir bölümünün, beynin sayı ölçtüğü sırada oldukça aktif olduğunu keşfetti. Duvariçi girinti (intraparietal sulcus) adı verilen bu bölümdeki nöron kümelerinin belli miktarlara karşı hassas olduğu görüldü. Örneğin bazıları beş nesne gördüğünde çok sert bir tepki verirken dört ya da altı nesne karşısında daha az tepki veriyor, iki ya da dokuz nesne karşısında hiç tepki vermiyor. Bazılarıysa en çok bir, iki ya da üç adet nesne karşısında harekete geçiyor. Bir ders ya da alıştırma sırasında beynin bu bölümleri, planlama ve eleştirel düşünmenin gerçekleştirildiği ön lobdaki bölümlerle aktif bir şekilde iletişime geçiyor.

Paris'teki Collège de France'tan bilişsel nörolog Stanislas Dehaene, "Biz odaklanmış matematik eğitiminin bunu yaptığına inanıyoruz: bu miktar nöronlarının verdiği tepkiyi sertleştiriyor" diyor.

New York Times

16 Ekim 2009 Cuma

MEME KANSERİNİ MODERN TOPLUM TETİKLİYOR

Meme kanseri modern toplumlarda daha sık görülüyor.
Örneğin ABD’de her 8 kadından 1’i yaşamları boyunca meme kanserine yakalanma ris­ki içindeyken, Uzakdoğu’da ve gelişen toplumlarda bu oran 20 ile 26 kadında 1.

Ancak Amerikan Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Şükrü Aktan, son zamanlarda Uzakdoğu ül­kelerinde görülen Batılılaşmaya yönelik yaşam değişikliği ile bu oranın 15 ile 20 arasında 1 kadına indiğini söyledi. Aktan, meme kanseriyle ilgili soruları yanıtladı.

Meme kanserine neden olan faktörler nelerdir?
Meme kanseri üretken yaşta kadınlar arasında sıklıkla gö­rülen bir kanser türüdür ve nadir de olsa erkeklerde de gö­rülebiliyor. Günümüzde kanseri ortaya çıkartan en önemli fak­törler şu şekilde sıralayabiliriz:Hastaların genetik özellikleri, hastalara ait bazı özellikler, kansere ortam hazırlayabilecek bazı riskler. Örneğin adetin erken yaşta başlaması, geç menopoz, doğum yapmamak, süt emdirmemek, aşırı kilo, aşırı alkol tü­ketimi gibi nedenler meme kanserinde risk faktörü olarak nitelendirilmektedir.

Meme kanserinden nasl korunulabilir?
Her kanser türü gibi meme kanseri de sessiz ve gizli sey­reder. Klasik belirtisi, memede hastanın farkettiği veya dok­tor tarafından muayene sırasında saptanan kitlenin varlığıdır. Hastalığın erken tanısı derken, daha kitle ele gelmeden kanserin ortaya çıkarılmasını anlıyoruz. Modern teknolojik yöntemler sayesinde uzman doktorlar meme kanserine erken tanı koyabiliyorlar.

Bu nedenle 30 yaş sonrası kadınların her yıl en az bir kez meme muayenesi için doktora başvurmaları ve 40 yaşına ka­dar her yıl ultrasonografi yaptırmaları tavsiye edilmektedir. 40 yaş sonrası ise fizik muayeneye, ultrasonografi ile birlik­te mutlak olarak mamografi de tetkiklere eklenmeli. Böylece memede daha kitle oluşmadan kanseri belirleyebilecek bir takım bulgular elde edilir ve erken zamanda biyopsi veya cer­rahi girişimler gündeme gelebilir.

Meme kanserini artıran etkenler var mıdr?
Meme kanserine, modern toplumlarda oldukça sık rastlanılıyor. Modern yaşam, sosyo–ekonomik ve teknolojik gelişim, meme kanseri görülme sıklığında son 10 yılda belirgin bir artış ortaya çıkartmıştır. Bu etkenler adetin erken yaşta başlaması, menopoz yaşının ileri yaşlara uzaması nedeniyle kadınların daha fazla östrojen hormonuna maruz kalmaları, meme kanseri artışını tetikleyen bir etmen olarak düşündürmekte.

Yine modern yaşamda kadınların genç yaşta anne olmaları, daha az süt emdirmeleri veya hiç doğum yapmamaları kanserin ortaya çıkışını etkileyici unsurlardır. Ortamdaki kim­yasal maddeler, radyasyona maruz kalma, çevre kirliliği, bazı hormonların düzensiz kullanımı bu etkenler içerisinde sayılabilir. Dikkatsiz beslenme nedeniyle oluşan kilo artımları, aşırı alkol tüketimi, hareketsizlik ve egzersiz yapmama gibi nedenler de meme kanseri için tetikleyici nedenler arasında sayılıyor.

Korunmada değiştirilebilir ve değiştirilemez faktörler neler?

Özellikle meme kanserinde değiştirilemez risk faktörle­rinin başında genetik geçiş özelliği sayılabilir. Birinci dere­ce yakın kan akrabalarında meme kanseri saptanmış bir kadının meme kanseri olabilme riski, ailesinde kanser olma­yanlara oranla iki ila üç kat daha fazladır. Bu oran ailesinde iki veya daha fazla kişide meme kanseri olan kadınlarda 4 ila 6 katına kadar çıkabiliyor. Erken adet görme değiştirilemez faktörler arasında sayılır.

Memede kanser öncesi oluşabilecek hücresel değişiklikler de (atipi, hiperpilazi diye nitelendirilen) değiştirilemez fak­törler arasındadır. Değiştirilebilecek faktörler ise, ilk kez anne olma yaşı, an­ne olmak, süt emdirmek, kilo almamak, düzenli egzersiz yap­mak, bir takım ek hormonal ilaçlardan uzak kalmak sayılabilir.

Erken tanıya yardımcı etkenler neler?
Bu konuda hastalara ve doktorlara düşen görevler vardır. Hastalara düşen görevlerin başında meme sağlığına önem ver­mek gelir. Ayrıca 20 yaşından itibaren her kadının kendi ken­dine meme muayenesine alışması gerekmektedir. Bunun yanı sıra kadınların yıllık doktor muayenesi (özellikle meme ko­nusunda deneyimli genel cerrahi uzmanı) ve radyolojik gö­rüntüleme tekniklerinden (ultrasonografi ve mamografi gi­bi) yararlanması gerekir. Bunun iki yararı şöylece özetlene­bilir;

Oluşabilecek bazı değişimlerin erken ortaya çıkartılması ve yakın takibi olanağı sağlanır. Gelişmekte olan veya başlangıçtaki meme kanseri olgularında erken tedavi şansı doğar.

Bu nedenle daha ele gelmeyen bir meme kanserinde en iyi yardımcı tetkik, radyolojik görüntülemedir. Modern yaşamın kanseri arttırmasına rağmen, teknoloji sayesinde me­me kanseri erken tanınabilir bir hastalıktır.

Meme kanseri tedavisinde son 20 yıldır gelinen nokta gerçekten çok yüz güldürücüdür. Özellikle meme koruyucu cerrahi ve sonrası kemoterapi ve radyoterapideki gelişmeler bunun en belirgin örneğidir. Ancak kadınlar asla, “nasıl olsa bu teşhis edilip, tedavi ediliyor” düşüncesi ile ihmal­kar davranmamalı ve meme sağlığına ciddiyetle önem ver­meli. Yıllık kontrollerin akılda tutulması ve buna uyulması halinde erken teşhisin yararının tartışılamaz olacağı unutulmamalıdır.
ensonhaber.com

TV UYUŞTURUYOR

2 yaşın altındaki çocuklar üzerinde yapılan bir araştırma şok bir gerçeği gözler önüne serdi.
Artık neredeyse her evin bir odasında bulunan televizyonlar, 2 yaşın altındaki çocukların iletişim ve konsantrasyon yeteneklerini olumsuz yönde etkiliyor, beyin nöronlarını öldürüyor.

Avustralya hükümetinin "televizyon izlemenin çocuk beyninin gelişimi üzerindeki olumsuz etkileri" konusunda toplumu bilinç-lendirmek amacıyla hazırladığı rehberler, dünya basınında yankı buldu. İngiliz The Guardian gazetesi, televizyonun ulusları uyuşturan bir cihaz olmasının yanı sıra, bebek bakıcısı ve çocuklar için öğretmen görevlerini üstlendiğini de yazdı.

Çocukların dünyaya geldikleri ilk aylardan itibaren televizyonla iç içe olduklarını belirten gazete, Avustralya'da küçük çocukların televizyon karşısında diğer aktivitelere oranla çok daha fazla vakit geçirdiğini vurguladı. Buna göre ortalama dört aylık bir çocuk, günde 44 dakika televizyona bakıyor. ABD'de iki yaş altı çocuklara bakıldığında bu rakam günde 1.2 saate çıkıyor. İngiltere'de ise daha büyük çocukların gün içerisinde televizyon ve bilgisayar oyunlarının karşısında geçirdiği zaman 5 saati buluyor. Avustralya hükümetinin rehberine göre bu durum çocukların iletişim yeteneğine ciddi boyutta zarar veriyor.

Avustralya hükümetinin ebeveynlere tavsiyesi, Amerikalı uzmanlardan da destek gördü. Amerikan Pediatri Akademisi, 2 yaş altı çocukların ekran karşısına geçmesine izin verilmemesi gerektiğini belirtti. Seattle Çocuk Araştırmaları Enstitüsü'nden Dr. Dimitri Christakis, zamanını DVD izleyerek geçiren 8-16 aylık çocukların, izlemeyenlere oranlara saat başına altı ila sekiz kelime daha az öğrendiklerini vurguladı. Medya ve Çocuk Sağlığı Merkezi'nden Marie Evans Schmidt ise oyun sırasında arka planda televizyonun açık olmasının bile çocuğun odaklanmasını olumsuz yönde etkilediğinin altını çizdi. İngilizler ise çocukların televizyon izleme süresine dair herhangi bir kısıtlama bulunmuyor. Aksine, televizyonun 0-5 yaş arası çocukların öğreniminin bir parçası olması gerektiğini savunuyor. Çocuk-televizyon ilişkisi konusunda en katı olan ülke ise Fransa. Fransa'da televizyon kanallarının hedef kitlesi üç yaş altı çocuklar olan programları yayımlaması yasak. Ülkede kablolu kanallara, uyarı ibaresi yayımlama şartı getirildi: "Televizyon izlemek, üç yaş altı çocukların beyin gelişimini yavaşlatabilir."

Çocuk gelişimi uzmanlarına göre, çocukların zihinsel gelişimini olumlu yönde etkileyen üç unsur bulunuyor: Ebeveynler veya bakıcılarla yüz yüze etkileşim, iletişim kurmayı öğrenme ve fiziksel dünyayı manipüle edebilme, yaratıcı problem çözme oyunları. Elektronik ekranlar ise çocuklara bu üç unsurdan hiçbirini sağlayamıyor. Daha agresif davranışlar gösteren ve dikkat dağınıklığı yaşayan çocukların korunabilmesi için, bu yaş grubu çocukları ekrandan uzak tutmak gerekiyor.

Ne zararı var?

Peki TV karşısında uzun zaman geçirmek çocukların zihinsel gelişimini nasıl etkiliyor? Avustralya hükümetinin rehberine, rehberin hazırlanmasına yardımcı olan Avustralya Deakin Üniversitesi Epidemiyoloji Profesörü Jo Salmon'a göre yanıt şöyle:

KONUŞMA BECERİSİ: 2 yaş altı çocukların televizyon izlemesi, konuşma becerisini zedeliyor.

İLETİŞİM: Ekran karşısında asosyalleşen çocukların iletişim kurma yeteneği zarar görürken, odaklanma süreleri de kısalıyor.

KELİME DAĞARCIĞI: 6 ila 30 aylık çocukların TV izlemesi, kelime dağarcığını da daraltıyor.

SİNAPTİK BAĞLANTI: Televizyon, beyin nöronlarını ve gürültüyü çeşitli sinyallerden ayırt etmeye yarayan sinaptik bağlantıları öldürüyor.
ensonhaber.com

ÇOCUKLARDA UYKU PROBLEMİ

Uykuya dalmakta güçlük, gece yarısı uyanma, kabuslar ve uyurgezerlik çocuklarda sık rastlanan uyku sorunları.

Daha büyük çocuklarda yatağını ıslatma da sorun olabilir. Çocuklar ihtiyaç duydukları uyku süresi ve uykuya dalma süresi açısından farklılık gösterebilir.

Amerikan Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Arzu Özgeneci, çocuklara erken yaşta iyi bir uyku alışkanlığı kazandırmak için alınacak önlemler hakkında bilgi verdi.

SÜT ÇOCUKLUĞU DÖNEMİ
Yenidoğan çocuklar düzensiz bir uyku düzenine sahiptir ve bunun olgunlaşması yaklaşık altı ay sürer. Yenidoğan bebekler günde ortalama 16-17 saat uyumalarına rağmen bir kerede ancak 1-2 saat kadar uyurlar. Çocuklar büyüdükçe günlük uyku süresi gittikçe kısalır. Farklı çocukların farklı ihtiyaçları vardır. Altı aylık bir çocuğun bile geceleri kısa bir süre için uyanması normaldir ancak uyanıklık döneminin sadece birkaç dakika sürmesi gerekir.

ÇOCUĞUN GECE RAHAT UYUMASI İÇİN...
Bebeğinizi mümkün olduğu kadar sakin ve sessiz tutmaya çalışın. Geceyarısı çocuğunuzu beslemek veya altını değiştirmek gerektiğinde onu çok fazla uyarmayın çok fazla uyandırmayın.

Çocuğunuzun gündüz çok uzun süre uyumasına izin vermeyin, gün içinde çok uyuyacak olursa gece uyanık olma ihtimali daha fazla olacaktır.

Bebeğinizin uykusunun geldiğine dair ilk belirtide yatağına yatırın . Bebeğinizin kendi başına uykuya dalmayı öğrenmesi gereklidir. Bebeğiniz uyuyana kadar onu kucaklamak veya sallamak geceyarısı uyandığında da aynı şeyleri yapmanızı gerektirir. Bu da çocuğunuzun uyumayı kendi başına yapabilmesini engeller.

Bebeğinizi emzikle yatağa koymaktan kaçının. Emzikle uyumaya alışan bebekler de kendi başlarına emziksiz uyumayı öğrenemezler. Emzikler bebeğin emme ihtiyacını gidermek içindir. Uyku için değil. Bebeğiniz emzikle uykuya dalıyorsa yatağa koymadan önce emziği yavaşça çıkarın.

BEBEĞE MÜDAHALEYİ GECİKTİRİN
Dört ila altı aylık bebeğiniz uyandığında müdahalenizi geciktirin. Bebeğinizi kontrol etmeye gitmek için birkaç dakika bekleyin çünkü bebeğiniz belki de birkaç dakika içinde uykuya yeniden dalabilir. Ağlamaya devam ederse gidip kontrol edin ancak ışığı yakmayın, oynamayın, kucaklamayın veya sallamayın. Eğer ağlama devam ederse biraz daha bekleyip tekrar kontrol edin. Kendisini neyin rahatsız edebileceğini kontrol edin. (Aç olabilir, altını ıslatmış olabilir, ateşli olabilir vb.)

Çocukların uyku pozisyonu ve SIDS (ani beşik ölümü sendromu). Amerikan Pediatri Akademisi sağlıklı çocukların sırtüstü pozisyonda yatırılmasını tavsiye etmektedir. Çünkü son zamanda yapılan çalışmalara göre sağlıklı bir çocuğun uykuda sırtüstü yatmasından doğacak herhangi bir zarar yoktur.

İLAÇ KULLANMAYIN
Çocuğunuzun uyumasına yardımcı olan ilaçlardan kaçının. Zamanla ilaçlar etkisiz hale gelirler ve bebeğinizin gündüz tam uyanık olmasını engelleyebilirler. Etkileri gece ortasında bitebilir ve gece uyanmalarına neden olurlar. Bazı ilaçlar gece korkularına veya diğer uyku bozukluklarına yol açabilir.

Eğer bebek hasta ise bu öneriler ertelenir. İyileştikten sonra uyku düzeninin tekrar oluşturulmasına çalışılır.

ensonhaber.com

15 Ekim 2009 Perşembe

NİNNİ HAYATA HAZIRLIYOR

Günümüzde pek devam etmeyen ninni geleneği aslında içinde bebeği hayata hazırlayan bir eğitim sistemini barındırıyor.
Ninnilerin bebekleri uyutmanın yanında, bebekleri eğlendirmek, onları sevmek, iletişim kurmak için söylendiğini, Türk milletinin bebek ve küçük çocuklarıyla ninniler vasıtasıyla iletişim kurduğunu kaydeden Prof. Dr. Necati Demir, ninnilerin bebek ve çocuğun hayata atılmadan önce ilk eğitim aşaması olduğuna dikkat çekti. Türk annelerinin çocuklarına ahenkle, ezgiyle, çoğunlukla da duygu yüklü olarak sade bir dil ile söylediği ninnilerin anne ile çocuk arasındaki gönül bağını kurduğunu belirten Demir,

"Ninni metinlerine bakıldığında Türk milletinde eğitime daha beşikte başlandığı görülmektedir. Sade bir dille ve seçme kelimelerle söylenmesi, son derece arı ve duru olması, anadili eğitimi ile ilgili olmalıdır. Zira incelendiğinde Türkçe'nin temel kurallarının detaylı bir biçimde ninnilerin içinde yer aldığı görülmektedir. Günümüzde okul öncesi eğitimcilerinin 0-6 yaş grubu çocuklarımız için yönlerini Batı'ya dönüp kılı kırk yararak ortaya koyduğu 'okul öncesi eğitiminin temel kuralları'nın ninniler içerisinde yüzlerce kat fazlasıyla yer alması gerçekten dikkat çekicidir" dedi.

"BEBEK HAYATA BEŞİKTE ATILIYOR"
Ninnilerle 0-6 yaşlarındaki çocuklara günlük hayatta kullanılan temel araç gere isimleri, renkler, organ isimleri, yemek ve tatlı isimlerinin öğretildiğini vurgulayan Demir, şunları kaydetti:

"Ninnilere bakarsanız oyuncak, yatak, döşek, elbise, süt, yoğurt, peynir, taba vs, organ isimleri olan göz, kulak, burun, kirpik, baş, yüz, kaş, ağız, diş, dudak, alın, yanak, çene, saç, sakal, boyun, omuz, gerdan, böğür, el, kol, bud, parmak, tırnak, bel, bacak, diz, ayak, ciğer, kalp, yürek vs, akraba isimleri olan anne, baba, ağabey, abla, oğul, kız, gelin, yenge, amca, dayı, hala, teyze, dede, nine vs, Türk sayı sistemi olan bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on ve onun katları olan sayılar son derece düzenli bir biçimde ninnilerin arasına serpiştirilmiştir.

Hatta al, kırmızı, kızıl, ak, beyaz, siyah, kara, yeşil, mavi, sarı gibi temel renkler de öğretilmektedir. Daha da ileri gidilerek boz, mor, pembe, kır, benekli gibi ikinci derecedeki renkler de ninni mısraları arasında, konuya uygun olarak yer almaktadır. İnsanlar için beslenme maddeleri olan ekmek, su, un, şeker, helva, tuz, yağ, inek yağı (tereyağı), bal, peynir, bulgur, pirinç, nohut, kuru fasulye, hamur gibi isimlerin hemen hepsi ninnilerle bebek ve çocuklara tanıtılmıştır. Bebek için önemli olan tatlı yiyecekler olan bal, şeker, lokum, şerbet, reçel, helva, şeker helvası elbette unutulmamıştır. Ev eşyalarından meyvelere, zararlı nesnelerden giyim eşyalarına, ağaç isimlerinden yıldızlara, çiçek isimlerinden havanın durumuna kadar tüm bilgi ve terimler Türk kültüründeki ninnilerde vardır."

Demir, ninnilerle bebeklerin ilk müzik derslerini aldığına da işaret ederek, "Türk milleti, bebeğine ve küçük çocuğuna ahenkli hitap ederek onda müzik kulağının ve müzik kültürünün de temelini atmıştır. 'Benek benek, bıdıl bıdıl, cıstık cıstık cıstana, çıngılı püskülü, döne döne, eee eee eee, gagıl gagıl, gıdıl gıdıl, gıgıl gıgıl, huuu huuu huuu, ılgın ılgın, ılgıt ılgıt, ıngır çıngır, ışıl ışıl, kihir kihir kişnemek, kodalak kodalak, mışıl mışıl, minik minik, nenni nenni, ninni ninni, öllee öllee, ölleek ölleek, ööö ööö ööö, pışşş pışşş, pışşş, tıhır mıhır, tıkır mıkır, tıpış tıpış, yeşil yeşil' hitapları buna örnektir" dedi.

"HAZİNENİN ÜZERİNDE OTURAN SADAKACI GİBİYİZ"
Ninnilerle 0-6 yaş arası çocukların eğitilerek, çok küçük yaştan itibaren hayata hazırlandığını ifade eden Demir, şunları söyledi:

"Çocuk ufku ninnilerle geliştirilmekte, yüksek seciyeli bir insan olmasının temeli atılmaktadır. Alpliğin veya bilgeliliğin temeli ninnilerle kurulmaktadır. Türk milleti; sistemli bir biçimde, örneklerle ve ezgilerle yaşamın temel kurallarını, dünyayı ve evreni bebeğe ve çocuğa ninnilerle öğretmekte ve tanıtmaktadır. Dün ve bugün söylenen ninnilerde görülmektedir ki Batı temeline dayanan günümüz modern eğitim sisteminin kılı kırk yararak geldiği noktayı, Türk milleti binlerce yıl önce yakalamıştır.

Ancak ninniler konusunda yeterli araştırma yapılmadığı için modern eğitim sistemi, Türk milletinin binlerce yıllık tecrübesinden yararlanamamıştır. Öyle anlaşılmaktadır ki geleneksel Türk eğitim sisteminin kullanıldığı zamanlarda Türk milleti dünyanın diğer milletlerinden çok öndedir. Oğuz Kağan, Bilge Kağan, Kül Tekin, Dede Korkut, Ahmed Yesevi, Kaşgarlı Mahmud, Yusuf Has Hacib, Alparslan, Danişmend Gazi, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Nasreddin Hoca, Hacı Bayram Veli, Ali Şir Nevai, Ahi Evran, Mevlana, Kaygusuz Abdal, Fatih Sultan Mehmed, Ak Şemseddin, Mahdum Kulu, Uzun Hasan, Abay, Nene Hatun, Mustafa Kemal Atatürk, Gaspıralı İsmail, Çanakkale, Kurtuluş Savaşı kahramanları ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucuları, Türkiye'yi gözünün nuru ve alnının teriyle yoğuran anne ve babalarımız temel eğitimlerini ninnilerle almışlardır. Bütün dileğimiz, bundan sonraki nesillerin de ninnilerle yetişmesidir. Zira, 'Gölgede olanın gölgesi olmaz' sözü unutulmamalıdır. Maalesef bugün Tadrmızı, kızıl, ak, beyazürk kültürünün bütün alanlarında olduğu gibi ninniler de ikinci plana itilmiş, birkaç ferdi çalışma hariç görmezden gelinmiştir. Bu da Türk milletini 'hazine sandığı üzerinde oturan sadakacı' durumuna düşürmüştür."
ensonhaber.com

ERKEN EMZİRMEDE HOĞUSA DÖNEMİ KISALIYOR

Anne ve bebek sağlığı için çok önemli.
Uzmanlar, erken emzirme ile kadınların doğum sonrası kanamalarının (loğusa) süresinin azaldığını ve kesildiğini belirtti. Uzmanlar, sağlıklı ve mutlu bir bebeğe sahip olmak için bebeklerin mutlaka ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmesi gerektiğini, daha sonra da 2 yaşına kadar uygun ek besinlerle emzirilmesi gerektiği konusunda uyardı.

Bartın Sağlık Müdürü Dr. Osman Nacaroğlu, anne sütünün bebekler açısından önemli olduğunu vurguladı. Sağlıklı bebeğe sahip olmak isteyen annelerin ilk 6 ay mutlaka bebeklerini anne sütüyle beslemesi gerektiğini belirten Dr. Osman Nacaroğlu, "Bebeğin vücut ve ruh sağlığı için en uygun besin, annenin kendi sütüdür. Her annenin sütü, kendi bebeği için en uygun bileşimdedir. Emzirmenin doğumdan hemen sonra başlatılması ve sık emzirme ile süt yapımı kolaylaşır. Erken emzirme ile annede doğum sonu kanamalar çabuk kesilir, memelerde şişme ve iltihaplanma olmaz, loğusalık kolaylaşır. Anne sütü ile beslenen bebeğin D vitamini ve flor dışında hiçbir ek sıvıya, ek besine, vitamine gereksinimi yoktur. Bebeğe ek sıvı ya da besinlerin verilmesi, annenin süt yapımını azaltır. İlk 6 ayda yalnız anne sütü ile beslenen bebekler sağlıklı büyür ve gelişirler. Başta ishal olmak üzere mikroplu hastalıklara yakalanmazlar, bebeklik döneminden sonra da daha az hastalanırlar. Annenin bebeğini emzirmesiyle anne-bebek ilişkisi güçlenir, annenin bebeğini benimsemesi, bebeğin sağlıklı bir kişilik kazanması kolaylaşır" dedi.

Bartın Sağlık Müdürü Dr. Osman Nacaroğlu, sağlıklı her annenin bebeği için yeterli süt üretebildiğini, anne bebeğinin iyi emmediğinden kaygılanması durumunda sağlık kuruluşundan yararlanması gerektiğini de ifade etti.

haberturk.com

10 Ekim 2009 Cumartesi

Astım nedir?

Astım, hava yollarının çeşitli uyaranlara artmış yanıtının söz konusu olduğu, tekrarlayıcı, kendiliğinden veya tedavi ile tamamen veya kısmen geri dönüşümlü öksürük, hırıltı, nefes darlığı gibi belirtilerinin yer aldığı bir hastalıktır.

Neden olur?

Çocukluk çağında % 90 oranında allerjik kökenli olduğu bilinmektedir. Yıl boyu maruz kalınan ev içi allerjenlerin bronşlarda yarattığı allerjik iltihabi durum, soğuk hava, egzersiz, viral solunum yolu enfeksiyonları, kimyasal buharlar, hava kirliliği ve sigara dumanı gibi nonspesifik uyaranlarla temas sonucu astım belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bunun yanında spesifik olarak allerjinin söz konusu olduğu ev dışı allerjenlerle temas sonucu genellikle mevsimsel olarak aynı tablo gözlenmektedir.

Nasıl seyreder?

Astım tanısı alan çocukların çoğunun hayatın ilk 2 yılında belirti verdiği saptanır. İlk yıllarda öksürük ve hırıltının ana uyaranı viral solunum yolu enfeksiyonlarıdır. Bu yaşlarda akciğerlerin gelişiminin henüz tamamlanmamış olması, küçük hava yolu çaplarının dar, kıkırdak dokunun az olması, tekrarlayıcı bronş daralmasına katkıda bulunur. Dört beş yaşlarında akciğerlerin gelişiminin tamamlanması ile erken yaşlarda astım belirtileri gösteren birçok çocukta klinik olarak düzelme gözlenmektedir. Düzelmeyen bir grup hasta ve daha geç astım tanısı almış çocukların bir kısmı da ergenlik çağında klinik bir iyilik dönemine girerler. Genel olarak çocukluk çağında astım tanısı almış hastaların yaklaşık %50-60'ı ergenlik döneminde iyileşirler. İyileşen olguların bir bölümü orta yaş döneminde tekrar hastalık belirtileri göstermeye başlayabilmektedirler.

Nasıl teşhis edilir?

Astım tanısı koymada en değerli tanı aracı öyküdür. Öksürük, hırıltı ve / veya nefes darlığı belirtilerinin gece kötüleşmesi şiddetle astımı düşündürür. Yattıktan sonra veya sabaha karşı yaklaşık 30 dakika süreyle devam eden ve bronş genişletici ilaçlara olumlu yanıt veren öksürük aksi ispat edilene kadar astım kabul edilmelidir.

Akciğer fonksiyonları nasıl değerlendirilir?

Astımda akciğer fonksiyonlarının ölçülmesi gerek tanı gerekse tedaviye yanıtın değerlendirilmesi açısından büyük önem taşır. Spirometre ile ölçülen solunum fonksiyonlarında zorlu nefes verme sırasında yapılan ölçümlerin sağlıklı bireylerle yapılan karşılaştırılması ve tedavi ile bu değerlerin göstermekte olduğu düzelme değerlendirilmektedir.

Allerji nasıl belirlenir?

Astıma neden olması olası allerjinin hangi maddeye karşı geliştiğinin saptanmasında allerji deri testleri kullanılır. Ön kol ön yüzüne veya sırta delme metodu ile uygulanan deri testinde ciltteki kızarma ve kabarmanın şiddetine göre değerlendirme yapılıp, hastanın neye allerjisi olduğu saptanmaktadır.
Allerji deri testi uygulamasının mümkün olmadığı, 3 yaş altı çocuklar, yaygın allerjik egzaması olan hastalar, antihistaminik içeren ilaç kullanmakta olanlar, ciltte dermografismus adı verilen cilde bastırma sonucu kabarma reaksiyonu verenlerde, kanda spesifik immünoglobulin E düzeyi saptanması yöntemiyle allerjen tespiti yapılabilir

Astım nasıl tedavi edilir?

Tüm allerjik hastalıklarda olduğu gibi astımda da birinci basamak tedavi alleji geliştirilmiş olan maddeden uzak durmaktır. Uygun öneriler doğrultusunda alınacak çevre önlemleri ile hastalık belirtilerinin ve bronşlardaki aşırı duyarlılığın belirgin derecede azalması mümkündür.
Çevre önlemlerinin yeterli olmadığı, ilaç tedavisinin uygun görüldüğü hastalarda havayolu ile akciğerlere çekilip bronşları tedavi eden sprey ilaçlar kullanılmaktadır. Bunlar sadece bronşları gevşetici özelliğe sahip rahatlatıcılar ve allerjik iltihabın yarattığı aşırı bronş duyarlılığını azaltmak yoluyla tedavi edici özelliğe sahip olanlar olarak ikiye ayrılabilir. Son yıllarda bu amaca yönelik kana karışma oranı en aza indirilmiş, kortizonlu ilaçlara özgü yan etkileri ağızdan alınanlara kıyasla çok çok az olan yeni jenerasyon kortizon bazlı sprey ilaçlar geliştirilmiştir. Allerjinin bronşlarda yapabileceği kalıcı hasarı önlemede tek seçenek olarak sunulan bu ilaçlarla astım belirtileri en aza indirilmektedir.

"Allerjik Nezle" nedir?

Allerjik nezle (allerjik rinit) çevresel bazı faktörlere allerji gelişimi sonucu, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, burunda kaşıntı, hapşırma ve göz yaşarması gibi belirtilerin haftanın çoğu gününde görülüyor olması halidir.

"Allerjik Nezle"nin kaç tipi vardır?

Allerjik rinitin iki tipi vardır. Biri mevsimsel allerjik nezle, diğeri ise yıl boyu süren (perennial) allerjik nezledir. Mevsimsel olan tipi sadece bireyin duyarlı olduğu madde ile karşılaştığı belli bir dönem boyunca burun akıntısı, burun kaşıntısı, hapşırık belirtileri ağırlıklı olarak görülür. Halk arasında saman nezlesi olarak da tanımlanır. Yıl boyu süren tipte ise birey sorumlu allerjen ile devamlı temas halindedir. Burun tıkanıklığı ana belirtidir. Bununla beraber hapşırma, burun akıntısı ve burun kaşıntısı gibi belirtiler de ısı değişikliklerine bağlı olarak veya kimyasal bazı maddeler ile temas sonrası gibi fiziksel uyaranlarla ortaya çıkabilir.

"Allerjik Nezle"ye bağlı olarak görülebilecek hastalıklar nelerdir?

Çocuklarda yıl boyu süren allerjik nezleye bağlı olarak gelişen burun tıkanıklığının sonucu olarak tekrarlayan sinüzit ve orta kulakta sıvı birikmesi sık görülen durumlardır. Sinüzit, viral bir üst solunum yolu enfeksiyonunun, yani soğuk algınlığı veya nezlenin normalde geçmesi gereken 1 hafta - 10 günden uzun sürmesi, özellikle sabah kalkıldığında artış gösteren balgamlı öksürükler, sarı burun akıntısı, burun tıkanıklığı belirtilerinin görülmesi ile tanınır. Orta kulakta sıvı birikmesi ise ateş ve kulak ağrısı ile gelebileceği gibi sadece belli belirsiz bir duyma kaybı ile de kendini gösterebilir. Sözü edilen birinci durumda orta kulakta iltihaplı bir sıvı birikimi söz konusu iken, ikinci durumda ise iltihapsız bir sıvı birikimi vardır. Her iki durumda da duyma kaybının kalıcı olmaması için mutlak olarak altta yatan allerjinin tedavi edilmesi gerekmektedir.

"Allerjik Nezle" nasıl tanınır?

Allerjik nezlede tanı hastanın hikayesi ve destekleyici laboratuar testleri ile konur. Burun tıkanıklığı, akıntısı, kaşıntısı, hapşırık ve göz yaşarması belirtilerinin haftanın çoğu gününde görülmesi halinin varlığı; bununla beraber allerji deri testinde duyarlılığın olduğu bir maddenin saptanması ve sümüğün incelenmesinde allerjik hücrelerin tespiti tanı koydurmaktadır.

"Allerjik Nezle"nin tedavisi nasıldır?

Allerjik nezlede birinci basamak tedavi allerjinin saptandığı maddeden bireyin uzak tutulmasıdır. İkinci basamakta ise ilaç tedavisi gelir. Bu tedavi ağızdan allerji şurup / hapları ile veya burun spreyleri ile sağlanabilir. Tedavi her hasta için farklılık göstermektedir. Çevre önlemleri ve ilaç tedavisinden yeterli yanıt alınamayan vakalarda dilaltı damla şeklinde aşı tedavisi uygulanabilir.

"Allerjik Egzama" nedir?

Allerjik egzema özellikle hayatın ilk yıllarında en yoğun olarak görülen cilt kuruluğu, döküntü ve kaşıntı ile seyreden bir cilt hastalığıdır. Tipik olarak yanaklar, boyun altı, dirsek içleri ve diz arkası gibi bölgeler en çok etkilenen alanlardır. Altı yaşına doğru şiddeti git gide azalır.

"Allerjik Egzama"ya ne sebep olur?

Allerjik egzemada en önde gelen sebep gıdalara karşı gelişen allerjidir. Gıdalar içinde de en sıklıkla inek sütü ve yumurta bu durumdan sorumlu bulunmaktadır. Ancak hava yolu ile alınan ev tozu gibi allerjenlerin de sorumlu olabildiği gösterilmiştir.

"Allerjik Egzama"da şikayetleri artıran etkenler nelerdir?

Allerji geliştirilmiş olan madde ile gerek sindirim sistemi yolu ile gerekse hava yolu ile gerçekleşen temas döküntü ve kaşıntıyı artırmaktadır. Bunun dışında terleme, şiddetli sürtünme gibi fiziksel uyaranlar da şikayetlerin artmasına sebep olabilmektedir.

"Allerjik Egzama" nasıl tedavi edilir?

Özellikle allerji geliştirilmiş olan madde ile temasın azaltılması şikayetlerde azalmaya neden olacaktır. Ayrıca sık banyo yaptırma ve nemlendiriciler uygulama yolu ile cildi nemli tutma bu yönde etkili olmaktadır. Koruyucu önlemlerin yetersiz kaldığı durumlarda ağızdan allerji ilaçları ve kortizonlu kremlerle kısa süreli ve kontrollü bir tedavi gerekebilmektedir.

Ürtiker nedir?

Ürtiker halk arasında "kurdeşen" olarak bilinen ciltte döküntü kaşıntı ile seyreden bir hastalıktır. Genellikle tüm vücutta yaygın olarak görülebilen, ciltten hafifçe kabarık, sınırları belli, birkaç milimetreden birkaç santimetreye kadar değişebilen büyüklükte döküntüler şeklindedir. Basmakla solma özelliği vardır.

Ürtikere ne sebep olur?

Çocukluk çağında ürtikerin en sık nedeni enfeksiyonlardır. İkinci sırada gıda allerjileri gelir. Sindirim sisteminde parazitlerin varlığı ve ilaç allerjileri de nedenler arasında yer almaktadır. Ancak kronikleşmenin söz konusu olmadığı durumlarda nedene yönelik araştırma yapmaya gerek yoktur.

Ürtiker nasıl tedavi edilir?

Tedavi sorumlu etkenin ortadan kaldırılması ile başlamalıdır. Bununla beraber ağızdan allerji ilaçları (antihistaminik) ile tedavi söz konusudur. Tedaviye yetersiz yanıtın söz konusu olduğu durumlarda kortizonlu ilaçlarla ağızdan tedavi uygulanabilir.

"Anjiyo Ödem" nedir?

Anjiyo ödem ürtiker şeklindeki döküntü ile birlikte veya döküntüsüz olarak görülebilen ciltte yaygın ödem gelişmesi ile seyreden bir allerjik reaksiyondur. Ödem en sık göz kapakları, ağız çevresi, el ve ayaklarda görülmektedir. Ciltte şişmeye ses tellerini tutan ödemin de eşlik ettiği daha ağır olgular da görülebilmektedir. Ses tellerinin tutulması halinde ses kısıklığı ve nefes almada güçlük söz konusu olabilmektedir.

"Anjiyo Ödem"e neler sebep olur?

Enfeksiyonlar, gıda allerjileri, ilaç allerjileri, böcek sokmaları bu reaksiyondan sorumlu tutulmaktadır.

"Anjiyo Ödem" nasıl tedavi edilir?

Tedavide sorumlu etkenin uzaklaştırılması, allerji ilaçları (antihistaminikler) ve kortizonlu ilaçlar yer almaktadır.

Anafilaksi nedir?

Anafilaksi tüm vücutta yaygın olarak görülen döküntü, ödem, nefes darlığı, tansiyon düşmesine bağlı bilinç kaybı, kalp ve solunum sistemi fonksiyonlarında yetersizlik sonucu ölümle seyredebilen çok ağır bir allerjik reaksiyondur. Gıda allerjileri, ilaç allerjileri ve böcek sokmalarına bağlı gelişebilir. Hayati öneminden dolayı çok hızlı müdahale gerekir. Tedavi hastane şartlarını gerektirir.

Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu

Allerji nedir?

Allerji, çoğu bireyin temas ettiğinde sorun yaşamadığı bir maddeye karşı vücudun anormal duyarlılık göstermesi olarak tanımlanabilir. Allerji çoğu zaman aile bireyleri arasında multifaktoriyel genetik bir geçiş göstermektedir. Anne ya da babadan birinin allerjik vücut yapısına sahip olması durumunda çocukta allerji gelişme riski % 25 iken, hem annenin hem babanın allerjik olması durumunda bu oran % 50'ye çıkmaktadır. Hem anne, hem babada aynı allerjik hastalığın bulunması durumunda ise çocukta aynı hastalık görülme riski % 70 olarak bildirilmektedir.

Allerji nelere karşı gelişir?

Çevremizde var olan her tür maddeye karşı allerjik reaksiyon gelişebilir. Allerjenler gıdalarla alınanlar, hava yolu ile alınanlar, vücuda dışarıdan enjekte edilenler ve deri yolu ile alınanlar şeklinde sınıflandırılabilir. İlk 3 yaşta ağızdan alınan maddelere karşı (en sık inek sütü, soya ve yumurta) allerji gelişimi ön planda iken, 3 yaştan sonra hava ile alınan allerjenlerle reaksiyonlar ön plana geçer. Hava ile alınan allerjenler içinde, ev tozu akarları, küf mantarları, hayvan epitel ve tüyleri, yabani ot, çimen ve ağaç polenleri sayılabilir.

Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu

Doğum Lekelerinin Tedavisi

Yenidoğan bebeğinizi kucağınıza aldığınızda, cildinde bazı lekeler, renk değişiklikleri dikkatinizi çekebilir. Doğum lekeleri diye adlandırsak ta, bunların bazıları doğumdan kısa bir süre sonra da ortaya çıkabilir. Doğum lekeleri; kan damarları veya cilde rengini veren pigment hücreleri gibi, normalde ciltte bulunan yapıların aşırı büyümesi, oluşumunda bir sorun olması sonucu ortaya çıkarlar. Damarlar ya çok sayıdadır, ya da yapıları normalden farklıdır. Pigmente lekelerde ise, pigment hücreleri fazla sayıdadır.

Bu lekelerin büyüklükleri değişkendir, düz veya ciltten kabarık olabilirler. Vücudun farklı yerlerinde yer alabilirler. Farklı renklerde ( pembe, kırmızı, kahverengi, siyah... ) olabilirler.

Doğum lekeleri önlenemez. Neden oluştuğu bilinmemektedir. Yaygın inanışların aksine, hamilelikte annenin yaptığı veya yapmadığı birşey ya da yediği birşey bebekte doğum lekesine yol açmaz.

Doğum lekeleri genellikle zararsızdır, bebek için bir sorun yaratmaz ve tedavi gerektirmezler. Zamanla kaybolabilirler. Ancak bazı doğum lekeleri, başka sağlık sorunlarıyla birlikte olabilirler. Bu nedenle, doğum lekesi olan bebeğin doktor tarafından değerlendirilmesi önemlidir.

Damarsal Doğum Lekeleri Hangileridir?

Damarsal doğum lekeleri; düz lekeler, hemanjiomlar ( damar benleri ) ve şarap lekeleridir.

Düz lekeler: Bunlar, en sık görülen doğum lekeleridir. Yenidoğanların yaklaşık %30-50'sinde bu tip lekeler bulunur. Somon lekesi, melek öpücüğü, leylek ısırığı gibi isimlerle de anılırlar. Sıklıkla; alın,gözkapağı, ense, burun, dudak ve kafanın arkasında görülürler. Bebek ağladığında veya vücut ısısı değişikliklerinde daha belirginleşirler. Bu lekeler, genellikle 1-2 yıl içerisinde kaybolur. Kafanın arkasında yer alanlar erişkin döneme dek kalabilir, ancak zaten bebeğin saçları uzadıkça görünmeyecektir.

Hemanjiomlar ( Damar Benleri ): Hemanjiomlar, cildin yüzeyel tabaklarında ( çilek hemanjiom ) veya daha derinde ( kavernöz hemanjiom ) olabilirler.

Çilek hemanjiomlar, ciltten hafif kabarık, parlak kırmızı renktedirler. Bazen de doğumdan birkaç hafta sonra ortaya çıkarlar. Kavernöz hemanjiomlar, cildin daha derinindeki damarlardan köken aldıkları için mavimsi renkte olurlar. Hemanjiomlar ilk 6 ay hızlı büyürler, ardından zamanla küçülürler, renkleri solar. % 50'si 5 yaşta, %90'ı 9 yaşta kaybolur. Büyük olanların yerinde iz kalabilir. Özellikle baş, boyun bölgesindeki hemanjiomlar, bulunduğu yer nedeniyle görme, beslenme, solunum gibi fonksiyonları engelliyorsa, kaybolmaları beklenmeden tedavi edilmeleri gerekebilir.

Şarap lekeleri: Bu lekeler, özellikle baş, boyun, kol ve bacaklarda görülür. Farklı büyüklükte olabilirler. Asla kendisi kaybolmaz, çocuk büyürken büyüklükleri artar, zamanla rengi koyulaşabilir. Göz kapağında bu tarz bir leke varsa, bebeğin göz doktoru tarafından değerlendirilmesi gerekir. Çünkü gözkapağındaki şarap lekeleri bazen glokom denilen göz tansiyonunun artışıyla birlikte olabilmektedir.

Pigment Yapısındaki Doğum Lekeleri Nelerdir?

Pigmentler, cildimize rengini veren maddelerdir. Pigment yapısındaki doğum lekelerinin en sık görülenleri; sütlü kahve lekeler, Mongol lekeleri ve benlerdir.

Sütlü Kahve lekeler: Değişik tonlarda sütlü kahverenkli lekelerdir. Vücudun her yerinde görülebilirler. Bazen bebek büyüdükçe sayıları artar. Bu lekelerden çok sayıda varsa, bebeğin doktor tarafından değerlendirilmesi, altta yatan başka bir hastalık olup olmadığının saptanması gerekir.

Mongol lekeleri: Mavi-gri renkli Mongol lekeleri, alt sırt bölgesi ve kalçada, bazen de omuzda ve sırtta görülür. Cilt rengi koyu olan ırklarda, Akdenizli toplumlarda sık görülür. Bazen ilk görüşte anneleri endişelendirse de, tamamen masum, okul çağına dek solan bir doğum lekesi türüdür.

Benler: Doğumda varolan benlere konjenital benler denir. Bebeklerin % 1' inde görülmektedir. Kahve renkli, siyah, düz veya kabarık olabilirler. Benler, ömür boyu kaıcıdır. Çok büyük olanlar, ileride cilt kanseri gelişme riski yönünden takip edilmelidir.

Doğum lekeleri genelde zararsızdır, ancak bebeği gören doktor lekenin tipini belirleyecek, nasıl bir izlem gerektiğini saptayacaktır. Bazı doğum lekeleri, hızlı büyüdüğü için veya estetik nedenlerle tedavi gerektirebilir. Herhangi bir lekede kaşıntı, kanama, iltihap belirtisi varsa doktora başvurmak gerekir. Benler, büyüklük ve renk değişimi yönünden ömür boyu takip edilmelidir. Çok büyük benlerin cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir. Hemanjiomlar, kendiliğinden küçülüp kaybolduğu için genelde tedavi gerektirmez. Ancak çok büyükse ve bulunduğu yer yüzünden beslenme, solunum gibi işlevlerde sorun oluşturuyorsa kortizon grubu ilaçlarla tedavi gerekebilir. Şarap lekeleri için, lazer tedavisi kullanılabilir. Lazer tedavisine bebeklik döneminde de başlanabilir.

Dr Nilüfer (Şahin) Toprakçı
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

Önceki Sayfa

Bebeklerde Bıngıldak

bebeklerde bıngıldak Bebeğini kucağına alan her yeni annenin dikkatini çeken noktalardan biri, bebeğin başındaki yumuşak bölgelerdir. Bebeğin kafasındaki kemikler karşı karşıya geldiğinde, arada oluşan boşluklara bıngıldak adını veriyoruz. Aslında, yenidoğan bebeklerin başında 6 adet bıngıldak mevcuttur, ancak bunların ikisini ( ön ve arka bıngıldak ) farkedebiliriz. Arka bıngıldak daha küçüktür ve 1-2 ay içinde kapanır. Çoğunlukla annelerin farkettiği, bebek izleminde doktorun takip ettiği ön bıngıldaktır.

Bebeklerin kafatası tek bir parça kemikten değil, henüz birbirine tam olarak kaynamamış birden fazla kemikten oluşur. Bu yapı, kemiklerin üstüste gelmesiyle kafatasına esneklik kazandırıp kafanın doğum kanalına girebilmesini, böylece doğumun gerçekleşebilmesini sağlar. Doğum sonrası da, beyin büyümesi kafatasının büyümesiyle mümkün olur. Beynin büyümesinin yaklaşık 2/3 'ü hayatın ilk 2 yılında gerçekleşir, kafatasının esnek yapısı bunu mümkün kılar. Kafatasını oluşturan kemik parçaları arasında kalan bölüm de bıngıldaktır.

Bazen anneler,bıngıldak kafanın diğer bölümleri gibi sert olmadığı için o bölgeye dokunmaya bile korkarlar. Oysa ki, bıngıldağı oluşturan sağlam bağ dokusu alttaki beyin için güvenli bir koruma sağlamaktadır. Banyo yaptırırken, dokunararak veya saçını tararken bebeğe zarar vermezsiniz. Bıngıldağa dokunmak güvenlidir. Hatta bıngıldak bebeğin güvenliği için gereklidir, çünkü kafa travmalarında koruyucu kask gibi fonksiyon görmektedir.

bebeklerde bıngıldak Bıngıldağın boyutları bebekten bebeğe değişebilirse de, ön bıngıldak doğumda ortalama 2.1 cm olarak kabul edilebilir. Çocuk doktorunuz, bebek takiplerinde bıngıldağın büyüklüğünü, ne zaman küçülüp kapandığını gözleyecektir. Bebek kucakta dik pozisyonda tutulurken, bıngıldak üzerinden hafif bir nabız hissedilmesi normaldir. Bebek ağlarken bıngıldak dışa doğru bombeleşmiş olarak hissedilir. Ancak sakin dönemde, bu bulgu normal değildir, kafa içi basıncını arttıran bazı önemli sorunlara işaret edebilir. Benzer şekilde; çok içe çökmüş bir bıngıldak ta, bebeğin susuz kalmış olabileceğine işaret eder. Her iki durumda da, bebeğin çocuk doktoru tarafından değerlendirilmesi uygun olacaktır.

Ön bıngıldak genellikle 6-18 ay arasında kapanır. Bıngıldağın normalden büyük olup geç kapanması da, küçük olup çok erken kapanması da altta önemli bir sorun olduğuna işaret edebilir veya tamamen normal de olabilir. Bu nedenle bıngıldağın çocuk doktoru tarafından takibi çok önemlidir.

Normalden büyük ve kapanması geciken bıngıldak, erken doğan veya anne karnında büyümesi geri kalan bebeklerde görülebilir. Ayrıca; D vitamini eksikliğine bağlı raşitizm, doğumsal hipotiroidi ( tiroid bezinin az çalışması ), Down sendromu gibi kromozom anomalileri, bazı iskelet anomalileri de nedenler arasında sayılabilir. Günümüzde tüm bebekler D vitamini takviyesi aldığı, doğumdan sonra yapılan tarama testlerinde hipotirodi erken saptanabildiği için bu sorunların görülme sıklığı azalmış veya bebeğe sorun yaratmadan tedavi başlanmış olmaktadır. Kromozom ve iskelet anomalileri gibi nadir durumlar ise, bıngıldaktaki farklılık dışında pek çok başka bulgu verdiğinden zaten tanı konmaktadır.

Bazen, ön bıngıldağın 3 ay kadar erken kapanması bile normal olabilmektedir. Ancak bu durumda; bebeğin baş çevresinin takibi, beynin normal gelişiminin sürdüğünün gösterilmesi çok önemlidir. Bazen kafatasını oluşturan kemikler birbirine normalden erken kaynamakta ( kraniyosinostoz ), bıngıldak kapanmakta, beyin gelişimi etkilenerek görme ve işitme sorunlarına, kafa içi basınç artışına, gelilşim geriliklerine yol açmaktadır. Bu durumun, bıngıldağın erken kapandığı normal bir bebekteki durumdan ayırt edilmesi gerekmektedir.

Sonuç olarak; anneler bıngıldaktan dolayı korkmamalı, bu bölgenin yumuşak olsa da alttaki dokulara yeterli koruma sağladığını bilmeli, dikkatini çeken noktaları bebeği takip eden çocuk doktoruyla paylaşmalılar.

Dr. Nilüfer Tokmakçı

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı

9 Ekim 2009 Cuma

DAYAK ÇOCUK ZEKASINI ETKİLİYOR

ABD'de yapılan bir araştırma, anne ve babalarından dayak yiyen çocukların ruhsal gelişiminin yavaşladığını ortaya koydu.


Alman Die Welt gazetesinin internet sitesinde yer alan araştırma sonuçlarına göre aile içinde dayağa maruz kalan ve şiddet gören çocukların zeka düzeyi de yaşıtlarına göre daha düşük seviyede kalıyor.

Amerikan New Hampshire Üniversitesi bilim adamlarının, sonuçlarını, San Diego kentinde şiddet ve travma üzerine düzenlenen uluslararası bir konferansta açıkladıkları araştırmaya göre, aile içinde şiddet gören çocukların zeka düzeyi yıllar sonra bile yaşıtlarına göre daha düşük oluyor.

Yıllarca süren araştırmayı yapan ekibin başı Murray Straus, "Çocuklar ne kadar sık dövülürse ruhsal gelişimleri o kadar yavaş oluyor" dedi.

ABD'de yaşları 2 ile 4 ve 5 ile 9 arasında değişen iki ayrı grupta toplam 1500 çocukla yapılan araştırma çerçevesinde, her iki grupta da çocukların 4 yıl arayla 2 kez sınava tabi tutulduğu, yaşları daha küçük olan çocuklarda dayak yiyen ve yemeyenler arasındaki zeka farkının çok daha fazla olduğu belirlendi.

Araştırmada, anne ve babalarından dayak yiyen çocukların büyük strese girdiği ve aile içi şiddetin sürmesi durumunda bu stresin de kronik hale geldiği, çocuklarda yıllar boyunca etkisini gösterebilecek bu durumun, çocukların gelecekte yaşayacakları kötü olaylar karşısında daha abartılı tepki göstermelerine neden olduğu tespit edildi.

Diğer bazı ülkelerde yapılan araştırmaların da benzer sonuçlar ortaya koyduğu ve aile içinde şiddetin yaygın olduğu ülkelerde toplumun ortalama zeka düzeyinin de düştüğünün belirlendiği, bazı bilim adamlarının, zeka düzeyinin düşmesiyle ekonomik gelişmenin de bundan olumsuz etkilendiğine dikkat çektiği bildirildi.
hurriyet.com

ÇOCUKLARI NASIL GİYDİRMELİ

Havaların soğumasıyla birlikte gribal enfeksiyonlar da artıyor.
Sonbahar aylarında havaların serinlemesi ile birlikte gribal enfeksiyonlarda artış olduğu bildirildi. Uzmanlar, bu dönemde velilerin çok dikkatli olmalarını isteyerek, çocukların üşümemelerini sağlayacak, ancak kolay çıkartılabilecek kıyafetleri giydirmelerini istedi. Ayrıca, sabah kahvaltılarının ihmal edilmemesinin çocukların hastalıklara karşı dirençlerini artıracağı uyarısında bulunuldu.

Kayseri İl Sağlık Müdürü Dr. Kadir Çetinkara, okulların açılmasının sonbahar aylarına denk geldiğini ve mevsimin yavaş yavaş soğuk kış aylarına doğru ilerlediğini belirterek anne ve babaları gribal enfeksiyonlara karşı uyardı. Alınacak bazı küçük tedbirlerin çocukların sürekli hastalanmalarını engelleyeceğini ifade eden Dr. Kadir Çetinkara, bunların başında mevsim nedeniyle havaların serin olmasının dikkate alınarak çocukların üşümemelerini sağlayacak ancak kolay çıkartılabilen ceket, yelek, şapka ve atkı gibi giysilerin mutlaka kullanılmasını istedi. Çetinkara, hastalıklara karşı çocukların daha dirençli olmaları için beslenmelerinin de ayrı bir önem kazandığını anlatarak, şu uyarılarda bulundu: "Çocuklarımızın, özellikle okula gidenlerin beslenmelerine çok özen göstermeliyiz. Dengeli ve doğru beslenmesini sağlamalıyız. Özellikle anne ve babaların kahvaltılarını çocuklarıyla birlikte yaparak onların hem psikolojik hem de iyi bir kahvaltı yapmalarını sağlaması adına önemlidir. Kahvaltısını düzenli yapan çocuklarda hastalıklara karşı vücut direnci daha da etkili olur."

Dr. Kadir Çetinkara, çocuklarda el yıkama, diş fırçalama, tuvalet temizliği, el ve tırnak bakımı, saç bakımı ve mendil kullanımının da hastalıklara karşı önemli bir önlem olduğunu dile getirerek, "Okul malzemeleri bile tercih edilirken, özellikle temizliği kolay yapılabilecek eşyalar seçilmelidir. Eğer çocuklarımızda bir rahatsızlık varsa hemen sağlık kuruluşlarına götürülmelidir. Eğer gribal enfeksiyon türü rahatsızlıkları olduğu tespit edilirse çocuğun en az 2- 3 gün dinlenmesi sağlanmalı. Beslenmesine dikkat edilmeli ve doktor tarafından verilmiş ilaçları varsa kullanılmalıdır. Bu uygulama ile veliler, okulda başka çocuklarında bulaşıcı olan gribal enfeksiyon hastalığına yakalanması engellenir. Öğrencilerin derslerinden geri kalmamaları sağlanmış olur." dedi.
Uykunun insan vücudu için önemli bir ihtiyaç olduğuna da vurgu yapan Dr. Çetinkara, çocukların iyi öğrenebilmeleri, derslerinde başarılı olmaları, vücut direncinin yüksek olması için düzenli uyku alması gerektiğini belirtti.

haberturk.com

ANNELER DİKKAT

Evde kullanılan temizlik malzemeleri çocukları tehdit ediyor.
Evlerde kullanılan sıvı temizlik malzemelerinin, çocuklar için çok büyük tehlike oluşturduğu bildirildi.

Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Çocuk Cerrahisi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Burhan Aksu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, evlerde kullanılan çamaşır suyu (sodyum hidroksit), tuz ruhu (hidroklorik asit), kezzap (nitrik asit) gibi temizlik malzemelerin, yürümeye yeni başlayan, emekleyen çocuklar tarafından 'su' diye içildiğini söyledi.

Aksu, yanlışlıkla içilen bu sıvı temizlik malzemelerin çocuklarda yemek borusu yanıkları ile mide delinmelerine neden olduğunu ifade etti.

Her ay yaklaşık 20 çocuğun, evlerde kullanılan sıvı temizlik malzemelerini içmesi sonucu hastaneye getirildiğini ifade eden Aksu, ''Ev temizliğinde kullanılan sıvı malzemelerin çocuklar tarafından yanlışlıkla içilmesi ciddi bir ev kazasıdır. Bu tür kazalar, ölümle sonuçlanabilir'' dedi.

Çocukların büyük ızdırap ve eziyet çekmesine yol açan bu ev kazalarının önlenebileceğini belirten Aksu, şöyle dedi:

''Bu temizlik maddeleri renksiz ve kokusuzlar. Renkli ve kokulu olsalar bile, kendine zarar verme bilinci gelişmediği için çocuklar bunu su diye içiyor. Bu nedenle sıvı temizlik malzemelerini bardak, plastik ve cam şişe içine ve kolay ulaşılabilir noktalara koymamalıyız. Bunları eve sokmazsak veya rafların en üst köşelerine koyarsak bunu ciddi anlamda engellemiş oluruz.

Diğer taraftan bu temizlik malzemelerinin evlerde kullanımı bazı ülkelerde yasaklanmış durumda. Bu malzemeler bizim ülkemizde de kolay ulaşabilir malzeme olmamalı. Yasa ile bu engellenebilir. Kısaca, temizlik malzemesi veya lavabo açıcı olarak kullanılan bu malzemelerin, ev için üretimi engellenirse, çocukların sakat kalmalarını ve ölmelerini engellemiş oluruz.''

haberturk.com